Tatilde ülkeme her gittiğimde konu-komşu, eş-dost
tarafından çeşitli sorulara maruz kalıyorum. ‘‘Kenan Emirzalıoğlu’yu, Kıvanç
Tatlıtuğ’u görebildin mi? Necati Şaşmaz n’apıyor? Hürrem Sultan’ın devamı ne
zaman gelecek?’’
Yazının giriş satırlarından tahmin edeceğiniz
üzere konumuz Türk dizileri. Orta Doğu ülkeleri gibi, Orta Asya’da da Türk
dizileri yaygın bir şekilde izlenmektedir.
Türk dizilerinin büyük ilgiyle izlendiği yerlerden biri de ülkem
Kazakistan’dır.
Ülkemin Türk dizilerine duyduğu ilgi ve sempatinin
ilk kalp atışı, başrollerinde Kenan Emirzalioğlu, Zeynep Tokuş gibi ünlü
isimlerin yer aldığı ‘‘Deli yürek’’
dizisidir.
Evimize televizyon ekranından girip hayatımıza
yerleşen Brezilya, Meksika, Hindistan gibi başka coğrafyaların dizilerinden
sonra tanıştığımız Türk dizisi“Deli
Yürek’i büyük bir misafirperverlikle ağırladık, onu kendi prodüksiyonumuzmuş
gibi benimsedik, sahiplendik. Erkeklerimizin dizinin başrol karakteri Yusuf’la
aynı ruh ikliminde buluşması zor olmadı. Dizide kardeşliği, misafirperverliği,
saygıyı, fedakarlığı, aşkı, samimiyeti, hoşgörüyü temsil eden Yusuf karakteri
Anadolu’da yaşayan kardeşlerimizin sembolik ifadesiydi. Değişik bir karakter olan Kuşçu da sevilen
karakterler arasında yer almıştı. Ayrıca filmde öpüşme sahnesinin olmayışı da
herkes tarafından takdir toplamış, bizi ortak bir kültür etrafında toplamayı
başarmıştı.
Ondan sonra gelen ‘‘Kınalı Kar’’ dizisi köy
yaşamı, oradaki insanların samimi ilişkileriyle nufüsünün çoğu kırsal kesimde
yaşayan bizim halk için kendi yaşamıymış gibi his bırakmış ve beğenilerek
seyredilmişti. Hatta birbirine Cabbar, Kamber gibi dizideki isimlerle
seslenenlerin olduğunu söylersek abartmış olmayacağız. Bu dizileri takip eden ‘‘Berivan’ dizisinin
başrol karakteri Sibel Can’ın örtüsü ‘‘Berivan örtü’’ diye satış raflarında yok
sattı.
Türk dizilerinin toplumumuz tarafından kabul görüp
sevilmesini İslami kültür unsurlarına, ortak inanç motiflerine bağlamak
mümkündür. İnanç sisteminin
şekillendirdiği adet, gelenek ve göreneklerin de benzerlik göstermesi dizilerin
cazibesini kaçınılmaz kılmıştır.
Türk dizileri bahsini ‘‘Kurtlar Vadisi’ne
değinmeden geçmek konuyu eksik bırakacaktır.
‘‘Kurtlar Vadisi”nin yayın serüveni üniversiteyi kazanıp yurda
yerleştiğim döneme denk gelmişti. Dizi ilgisi üniversite gençleri ararında
yaygınlık göstermediği için bizim dönemde pek teveccüh görmemiş ancak daha
sonraları yankı uyandırmıştı. Türkiye’de üniversite okuyacağımı duyan herkesten
Polat Alemdar’a bol bol selam doldurdum bavuluma. O günden bugüne Kurtlar Vadisi hala izlenme rekorunu kimseye
devretmiş değil.
Zamanla diziler artarak yaygınlık kazandı.
Niceliği arttıkça niteliği azalan bu
dizilerin hiçbiri bizde ne yazık ki ilk göz ağrımız‘‘Deli Yürek’’le kurduğumuz
duygusal ortaklığa yakın bir imaj yakalayamadı. Terbiyenin yerini ahlaksızlığa
bırakması, sadakatin aldatmaya dönüşmesi, flörtöz ilişkilerin insan doğasına
aykırı bir hal alması, dostlukların ihanete evrilmesi, ikiyüzlülük, yalan, hırs
gibi toplumsal yaşantımızda kabul görmeyen negatif unsurların dizilerin popüler
temasını teşkil etmesi ülkemizin dizi motivasyonunu baltalamıştır.
Dizideki karakterlere özenen ergenlerin davranış
kalıplarındaki negatif etkileri fark etmeye başlayan aileler Türk dizilerini
yazılı basında protesto etmeye başladı. Buna rağmen izleyici kitlesini afyon
etkisini gösteren bu dizi müptelalığından kurtarmak pek kolay olmayacaktır.
Bazı kesimlerin bilhassa yaşlıların vakit geçirmek için izlediği bu dizilerin
ömürleri ne kadar sürer, bilinmiyor.
Şimdilerde ise en popüler sorunun öznesini Sultan
Süleyman oluşturuyor. ‘‘Kendi dertlerim yetmezmiş gibi şimdi başıma Fatmagül’ün
derdi eklendi’’ esprisi ise Fatmagül’ün hala aktüel olduğunu göstermeye
yetiyor.